İBN-İ HALDUN -1-

Akın Şenel

1984 Tekirdağ’da doğdu. İlkokul ve ortaokul ve lise öğrenimini burada tamamladı. 2003 yılında Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Tv Sinema bölümünü kazandı ve üniversiteden 2010 yılında mezun oldu. Ulusal Kanal, Trakyatürk, Habertrak, Pusula gibi tv ve gazetelerin çeşitli departmanlarında görev aldıktan sonra, bir süre Tekirdağspor Kulübü’nün sosyal medya ve basın biriminde görev aldı. Şuanda özel bir firmanın ürün fotoğrafçılığı görevini yürütüyor.

Ramazan 732’de (27 Mayıs 1332) Tunus’ta doğdu. Aslen Yemen’in Hadramut bölgesinden olduğu için kendisi Muḳaddime’de Hadramî nisbesini kullanmış, Tunus’ta doğmuş olması sebebiyle Tûnisî, hayatının büyük kısmını Kuzey Afrika’da geçirmesi dolayısıyla Mağribî nisbeleriyle de anılmıştır.

İbn Haldûn’un dedesi Muhammed Bicâye’de hâciblik (Pâdişâhların halkla münâsebet ve irtibatını sağlayan saray me’mûrlarına verilen ünvan.) mevkiine kadar yükseldi, daha sonra siyasî hayattan çekilip kendini ibadete verdi. Babası Muhammed ise siyasete girmeyip ilim, eğitim ve öğretimle meşgul oldu. İbn Haldûn ilk bilgileri babasından aldı, daha sonra Muhammed b. Sa‘d b. Bürrâl el-Ensârî’nin derslerine devam etti. Kur’an’ı ezberledi, kıraat ilmini öğrendi.

Yetiştiği siyasî ve içtimaî ortam İbn Haldûn’un ilmî kişiliğinin oluşması bakımından büyük önem taşır. Onun zamanında Tunus’ta Hafsîler, Fas’ta Merînîler, Tilimsân’da Abdülvâdîler, Endülüs’te Nasrîler (Benî Ahmer), Mısır’da Memlükler hüküm sürmekteydi. Kuzey Afrika ve Endülüs’teki devletler hem birbiriyle mücadele ediyor hem de kendi içlerinde sık sık taht kavgalarına girişiyorlardı. İbn Haldûn on altı yaşında iken Merînî Hükümdarı Sultan Ebü’l-Hasan Tunus’u işgal etti. Endülüs’ten Fas’a göç etmek zorunda kalan âlimlerin bir kısmını da beraberinde Tunus’a getirdi (748/1347). Tunus’a gelen Muhammed b. Süleyman es-Sattî, Ahmed ez-Zevâvî, Muhammed b. İbrâhim el-Âbilî, Ebü’l-Kāsım İbn Rıdvân, Ebû Muhammed Abdülmüheymin el-Hadramî gibi âlimlerden faydalanan İbn Haldûn, Abdülmüheymin’den hadis ve siyer, Zevâvî’den kıraat, Sattî’den fıkıh, Âbilî’den fıkıh usulü, kelâm, mantık, felsefe ve matematik dersleri aldı. Fahreddin er-Râzî’nin kelâm ilmindeki usulünü öğrendi.

İbn-i Haldûn, 749’daki (1348) veba salgınında anne ve babasıyla hocalarının bir kısmını kaybetti. Bu sırada Tunus’u işgal etmiş olan Sultan Ebü’l-Hasan Fas’a dönmek zorunda kaldı. Beraberinde getirdiği âlimler de onunla birlikte Fas’a döndü. Hocalarıyla beraber Fas’a gidip öğrenimine orada devam etmeye karar veren İbn Haldûn’u ağabeyi Muhammed bu fikirden vazgeçirdi. Sultan Ebü’l-Hasan Tunus’tan ayrıldıktan sonra Hafsîler Tunus’ta tekrar iktidarı ele geçirdiler. Hafsî Sultanı II. Ebû İshak’ı vesâyeti altına alıp bütün yetkileri elinde toplayan Vezir İbn Tafragîn, İbn Haldûn’u sultanın “alâmet kâtipliği” görevine getirdi.

İbn Haldûn, sultanın kendisine verdiği görevi ailesinin daha önce bulunduğu görevlerden aşağı görüyordu. Daha yüksek mevkilere ulaşmak için Sultan Ebû İnân aleyhinde düzenlenen bir komploya katılmakta sakınca görmedi. Ebû İnân, Bicâye’yi ele geçirdiği zaman buranın Hafsî Emîri Ebû Abdullah Muhammed’i esir alıp Fas’a getirmişti. İbn Haldûn, tekrar Bicâye emîri olması halinde kendisine hâciblik görevi verilmesi karşılığında esaretten kurtulması için çalışacağı hususunda Ebû Abdullah ile anlaştı. Sultan bu durumu öğrenince her ikisini de hapsetti (758/1357). Emîr Ebû Abdullah Muhammed bir süre sonra serbest bırakıldı, ancak İbn Haldûn iki yıl hapiste kaldı. Affedilmesi için sultana kasideler yazdıysa da ilgi görmedi. Sultan Ebû İnân’ın ölümü üzerine (759/1358) veziri Hasan b. Ömer diğer tutuklularla birlikte İbn Haldûn’u da serbest bıraktı ve onu eski görevine iade etti, ihsanlarda bulundu, ancak ülkesine dönmesine izin vermedi.

İbn Haldûn, Fas’ta çıkan karışıklıklar sonucunda Sultan Saîd ve veziri İbn Gāzî’nin görevden uzaklaştırılıp eski sultan Ebû Sâlim’in oğlu Ebü’l-Abbas Ahmed’in tahta çıkması üzerine (776/1374) kendisine güvenmeyen yeni yönetim tarafından tutuklandı. Serbest bırakıldığında artık Fas’ta rahat edemeyeceğini, gidecek başka bir yeri de olmadığını anladı. Bu sırada Lisânüddin İbnü’l-Hatîb’i idamdan kurtarmak için yaptığı teşebbüslerden bir sonuç alamadı. Ailesini Fas’ta bırakarak 1374’te Endülüs’e gitti.

789 (1387) yılında hac görevini yerine getirdikten sonra Kahire’ye dönen İbn Haldûn, Muharrem 791’de (Ocak 1389) Sargatmışiyye Medresesi müderrisliğine getirildi. Burada hadis dersleri verdi. Üç ay sonra Sultan Baybars tarafından inşa edilen Baybars Hankahı başkanlığına tayin edildi.

Timur’un Suriye’ye saldırıp Halep’i zaptettiği ve Dımaşk’a yürüdüğü haberi Kahire’ye ulaşınca Sultan Ferec ordusuyla Dımaşk’a geldi; İbn Haldûn da onun yanında bulunuyordu. İki ordu arasında küçük çatışmaların meydana geldiği bir sırada sultan Kahire’de bir ayaklanma teşebbüsü olduğu haberini alınca Mısır’a döndü. Dımaşk valisi, ulemânın barış yoluyla şehrin Timur’a teslim edilmesi teklifini kabul etmeyip şehri savunmaya devam ederken İbn Haldûn ulemâ ile de istişare ederek Timur’la görüşmek için gizlice ordugâha gitti. Timur’a Kuzey Afrika ve asabiyet teorisi konusunda bilgi verdi. Onun isteği üzerine bu bilgileri yazılı olarak da kendisine sundu (803/1401). Bu görüşme sırasında Timur’u uzun uzadıya övmüş, kâhinlerin ve müneccimlerin gelmesini bekledikleri ulu hakanın kendisi olduğunu söylemiştir (a.g.e., s. 370-373; İbn Arabşah, s. 353-356).

Hayatının ilk yirmi yılını Tunus’ta, yirmi altı yılını Cezayir, Fas ve Endülüs’te, dört yılını yine Tunus’ta, son yirmi dört yılını da Kahire’de geçiren İbn Haldûn iyi bir eğitim görmüş, küçük yaştan itibaren ilim ve fikir hayatına ilgi duymuş, ancak siyasetin cazibesinden kurtulamamıştır. Devletin en üst kademelerinde bulunma hırsı takibata uğramasına, sürgün ve hapsedilmesine sebep olmuştur. Sıkıntılı bazı dönemleri olmakla birlikte genellikle saray ve konaklarda refah içinde itibarlı bir hayat sürmüştür.

İbn Haldûn Mısır’da iken el-ʿİber üzerindeki çalışmalarına devam etti. Doğu’daki kavimlerin ve hânedanların tarihlerini de ekleyerek eseri genel bir tarih haline getirdi. Muḳaddime diye bilinen birinci kitabına birtakım ilâvelerde bulundu ve düzeltmeler yaptı. “et-Taʿrîf bi’bni Ḫaldûn müʾellifi hâẕe’l-kitâb” adıyla düzenlediği otobiyografisini el-ʿİber’in sonuna ekledi ve son şeklini verdiği nüshayı Fas’ta Câmiu’l-Karaviyyîn Kütüphanesi’ne vakfedilmek üzere Sultan Ebû Fâris Abdülazîz b. Hasan’a gönderdi. el-ʿİber’in ve Muḳaddime’nin Tunus nüshasından farklı olan bu nüshası “en-nüshatü’l-Fârisiyye” diye bilinmektedir. İbn Haldûn 803-808 (1401-1406) yılları arasında dört defa daha kadılık makamına getirildi. Bu görevi yürütürken 26 Ramazan 808’de (17 Mart 1406) vefat etti ve Bâbünnasr karşısındaki Sûfiye Kabristanı’na defnedildi. Bugün kabrinin yeri tam olarak bilinmemektedir.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
YAZARIN SON YAZILARI
ŞEYH GALİB - 17 Ekim 2019 17:43
İBN-İ HALDUN -2- - 25 Eylül 2019 16:19
İBN-İ HALDUN -1- - 17 Eylül 2019 14:53
İBN RÜŞD (1126-1198) - 10 Eylül 2019 16:43
BERBERİLER - 3 Eylül 2019 14:50
TEKKE MUSİKİSİNDE SESLİ ZİKİR - 24 Ağustos 2019 14:06
LOKUM VE HACI BEKİR EFENDİ - 17 Ağustos 2019 17:50
YUSUF YAKUP İSHAK EL-KİNDİ - 16 Temmuz 2019 15:13
TÜRK KAHVESİ VE SU İKRAMI - 9 Temmuz 2019 17:04
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.